YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA MEDENİ USUL HUKUKUNDA İKRAR

    Buradasınız
  • Anasayfa
  • MakalelerYARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA MEDENİ USUL HUKUKUNDA İKRAR

YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA MEDENİ USUL HUKUKUNDA İKRAR

  1. Genel Olarak

İkrar, dar ve geniş anlamda olmak üzere iki biçimde tanımlanabilir: Geniş anlamda ikrar, taraflardan birisinin aleyhine olarak ileri sürülen bir olayın doğruluğunu mahkemeye açıklamasıdır.[1] Dar ve teknik anlamda ikrar, görülmekte olan bir davada taraflardan birinin, öteki tarafça ileri sürülen ve aleyhine hukuksal sonuç doğurabilecek bir nitelik taşıyan somut olayın (maddi vakıanın) doğruluğunu kabul etmesidir. Bu beyan, diğer tarafı ispat yükünden kurtarır; artık bu olayın ispatına da gerek kalmaz.

“İkrar” ile “davanın kabulü”nü birbirine karıştırmamak gerekir.

Kimler ikrarda bulunabilir?

Taraflar veya vekilleri ikrarda bulunabilir (HMY m. 188/1). Bir olayın ikrar edilmiş sayılması için bu olayın ikrar edenin aleyhine olması gerekir. Bir kimsenin ileri sürdüğü ve kendi lehine olan bir olgunun doğruluğunu açıklaması ikrar sayılmaz. Bir tarafın ileri sürdüğü savlara diğer tarafın yanıt vermemesi de kural olarak ikrar sayılmaz.

İkrardan söz edebilmek için ikrar edilen olay (vakıa), ikrar edenin aleyhine olmalıdır. Ancak bu yeterli değildir. İspat yükü, diğer tarafa ait olmalı ve o tarafça bir iddia ileri sürülmeli ayrıca, bu iddia geri alınmamış olmalıdır. SULH GÖRÜŞMELERİ SIRASINDA YAPILAN İKRAR TARAFLARI BAĞLAMAZ (HMY m. 188/3). Bunun nedeni tarafların sulh görüşmelerini rahatlıkla ve samimi olarak yapabilmeleridir. Yasanın kanıt olarak kabul ettiği, sulh görüşmeleri dışındaki mahkeme içi ikrardır.[2]

İkrarın konusunu tarafların sav ve savunmalarında dayandıkları maddi olay ve olgular oluşturur. Hukuksal nedenler, ikrarın konusunu oluşturmaz.[3]

MADDİ BİR HATADAN KAYNAKLANMADIKÇA İKRARDAN DÖNÜLEMEZ (HMY m. 188/2).

2. Hukuksal Niteliği

İkrar, tek taraflı bir irade açıklamasıdır. Bu nedenle ikrarın hükümlerini doğurabilmesi için öteki tarafın kabulüne ya da yargıcın onayına gerek yoktur.[4]

İkrarın hukuksal niteliği tartışmalıdır: İkrarın, kanıt ve hatta kanıtların kraliçesi, ispat gereksinimini ortadan kaldıran bir taraf beyanı (usul işlemi) ve karşı tarafın kabulüne gerek duymaksızın, yargıcı bağlayan tek taraflı bir işlem olduğu şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.[5] Hukuk Muhakemeleri Yasası’nda ikrar, kanıtlar arasında sayılmamıştır. Genel kabul gören görüş, ikrarın ispat gereğini ortadan kaldıran tek taraflı bir usul işlemi olduğu yönündedir. Bu görüşün kabul edilmesinin en önemli sonucu, ikrara ilişkin beyanın ikrarda bulunan kimsenin iradesine uygun olmasa bile usul hukuku bakımından sonuçlarını doğurması; yani kendisine konu olan olayı çekişmeli olmaktan çıkarmasıdır.[6] Tarafların veya vekillerinin MAHKEME ÖNÜNDE İKRAR ETTİKLERİ OLGULAR, ÇEKİŞMELİ OLMAKTAN ÇIKAR VE İSPATI GEREKMEZ (HMY m. 188/1).

3. Türleri

    a. Yapıldığı Yere Göre

    İkrar, yapıldığı yere göre, “mahkeme dışı” ikrar ve “mahkeme içi” ikrar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

    aa. Mahkeme Dışı İkrar

    Davanın görüldüğü mahkeme dışında yapılan ikrardır. Örneğin duruşma öncesinde, avukatın yazıhanesinde ya da tarafların birbirine yazdıkları mektuplarda yapılmış ikrarlar, mahkeme dışı ikrardır.

    Mahkeme dışı ikrar, ancak takdiri kanıtlarla ispatın mümkün olduğu durumlarda kanıt olarak mahkemeye sunulabilir. Önemle belirtelim ki mahkeme dışı ikrar, bir senede bağlanmışsa artık ikrar olarak değil, senet olarak değerlendirilir. Örneğin borçlunun alacaklıya gönderdiği imzalı yazıda borcunu kabul edip ödemek için süre istemesinde olduğu gibi.

    NOT:

    KENDİLİĞİNDEN ARAŞTIRMA İLKESİNİN UYGULANDIĞI DAVALARDA İKRAR GEÇERLİ DEĞİLDİR. Zira bu davalarda ikrar yargıcı bağlamaz. Örneğin soybağı, boşanma veya babalık davalarında ikrar yargıcı bağlamaz.

    Görevsiz ve yetkisiz mahkemede yapılan ikrar daha sonra görevli ve yetkili mahkemede geçerli olarak kabul edilir. [7]

    bb. Mahkeme İçi İkrar

    Mahkemede yargıcın huzurunda yapılan ikrardır. Mahkeme içi ikrar sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Duruşma sırasında sözlü olarak yapılan ikrar mutlaka tutanağa yazılıp ikrar edene okunduktan sonra imzası alınmalıdır (HMY m. 154/1-ç). Aksi takdirde mahkeme içi ikrardan söz edilemez.

    b. İçeriğine Göre

    aa. Basit İkrar

    Basit ikrar, karşı tarafın ileri sürdüğü olayın hukuksal açıdan önemli sayılabilecek herhangi bir değişiklik yapılmaksızın kabul edilmesidir.[8] İkrar edenin karşı tarafça ileri sürülen olayı aynen kabul edip ayrıca bir ek yapmaması, bu ikrarın basit ikrar olduğunu gösterir. Örneğin davacının davalıya bir bilgisayar sattığını ileri sürmesi üzerine, davalının “Evet, davacıdan bilgisayar aldım.” demesi ve “evet, ama”, “ya da”, “fakat” gibi hiçbir ek yapmaması basit ikrardır.

    bb. Nitelikli (Vasıflı) İkrar

    Nitelikli (vasıflı, mevsuf, gerekçeli) ikrar, bir tarafın ileri sürdüğü olayın hukuksal niteliği bakımından ileri sürülenden farklı olduğunun bildirilerek kabul edilmesidir.[9]  Nitelikli ikrarda, ikrar eden karşı tarafın ileri sürdüğü ve aleyhine olan olayın doğruluğunu beyan etmekle birlikte, karşı tarafın istemine hak vermeyen bir açıklama yapmaktadır. Yani ileri sürülen olay doğrulanmakla birlikte, karşı tarafça ileri sürülenden farklı bir niteliğinin (vasfının) olduğu ileri sürülmektedir. Nitelikli ikrara, gerekçeli inkâr da denilmektedir. Zira diğer tarafın ileri sürdüğü hukuksal nitelik kabul edilmemekte, adeta inkâr olunmaktadır. Örneğin davalının, bilgisayarı teslim aldığını ikrar etmekle birlikte bilgisayarın kendisine satılmayıp davacı tarafından bağışlandığını ileri sürmesi nitelikli ikrardır. Zira olayın hukuksal niteliğinin farklı olduğu (satış değil, bağış olduğu) ileri sürülmektedir.Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/846 Esas 2013/6391 Karar ve 16.04.2013 Tarihli ilamında ‘’ Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde: Davacının, havalelerin ilaç bedeli olarak davalıya gönderildiği yönündeki iddiası davalıca kabul edilmemiş, tersine, bu paraların, daha önce davacıya borç olarak verilen paraların geri ödenmesi için gönderildiği savunulmuştur. Böylece davalı, davaya konu paraların kendilerine gönderildiğini (maddi vakıayı) ikrar etmiş, ancak, bunların davacı tarafından ileri sürülen nedenle değil, başka bir nedenle (mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla) gönderildiklerini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden farklı olduğunu bildirmiştir. Davalının, ikrar ettiği maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bildirmesi karşısında, somut olayda, basit (adi) veya bileşik ikrarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen maddi vakıanın ve onun hukuki vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır…O halde, somut olayda davalının savunması, vasıflı ikrar (gerekçeli inkar) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Çünkü, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalıya) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) aittir.’’   denilmek suretiyle vasıflı ikrarın varlığı durumunda ispat yükünün davacı da olduğu hüküm altına alınmıştır.

    cc. Bileşik İkrar

    Bileşik (mürekkep, karmaşık) ikrar, ikrar edenin, karşı tarafça ileri sürülen olayı kabul etmekle birlikte, o olaydan çıkarılmak istenen hukuksal sonucun doğumuna engel olan veya onu hükümden düşüren ya da kullanılmasına engel olan diğer bir olay ileri sürmesidir.

    Karşılaştırma

    “Nitelikli ikrar” ile “bileşik ikrar”ı birbirine kanştırmamak gerekir:

    Bileşik ikrar, ikrar edenin ikrarına, karşı tarafın ileri sürdüğü olaydan daha sonra ortaya çıkan ve o hukuksal ilişkinin doğumuyla ilgili bulunmayan başka bir olayın eklenmesi suretiyle yapılır. Oysaki nitelikli ikrarda ikrara eklenen, ikrar edilen olayın niteliğine yöneliktir.[10]

    Bileşik ikrar, öğreti ve uygulamada kabul edilen görüşe göre, bağlantılı (murtabit) ve bağlantısız (murtabit olmayan) biçiminde ikiye ayrılmaktadır.[11]

    Bağlantılı bileşik ikrar: İkrara eklenen olay ile ikrar edilen olay arasında doğal bir bağlantının olduğu ikrardır. Örneğin davacı bilgisayar satımından 1.000 TL alacaklı olduğunu belirterek bir alacak davası açtığında; davalının bilgisayar alması nedeniyle borçlu oldu ğunu ikrar etmesi, ancak bu ikrar ettiği olaya, borcunu ödediğini be lirten olay eklemesi, bağlantılı bileşik ikrardır. Zira ikrar edilen bilgi sayar alımı nedeniyle borçlu olmak ile bu borcun ödenmesi olaylar arasında bir bağlantı, doğal yakınlık bulunmaktadır. Eğer daval borçlu olmasaydı borcunu ödemeyecekti.

    Bağlantısız bileşik ikrar: İkrar edenin, ikrar ettiği olay ile ikrarına eklediği olay arasında bir doğal bağlantının olmadığı bileşik ikrardır. Örneğin davalının bilgisayar satımından dolayı 1.000 TL borçlu olduğunu ikrar etmesi; fakat kendisinin de davacıdan başka bir nedenle alacaklı olduğunu ve bu alacağı ile borcunu takas ettiğini söylemesi durumunda, bağlantısız bileşik ikrar vardır. Zira burada, davacının bilgisayar satımından dolayı alacaklı olması ile davalının borcuna karşılık, davacıdan başka bir nedenden doğan alacağı olması arasında bir bağlantı yoktur.

    c. İkrarın Bölünmesi

    İkrarın bölünmesi, ikrar edilen olaya yeni nitelik verilmesi veya olayların eklenmesi durumunda, bu nitelik ve olayların varlığını ispat konusunda, bunları ileri süren tarafın ispat yükü altına sokulmasıdır. Yani ikrar edilen olaya dayanan tarafın ispat yükünden kurtulup, ikrarına olay ekleyen tarafın ispat yükü altına girmesidir.

    Basit ikrarda karşı taraf iddia edilen olayı aynen kabul ettiği için ve diğer tarafça ikrara bir ekleme yapılmadığı için diğer taraf bunu ispat yükünden kurtulur. Basit ikrarın bölünmesi söz konusu olmaz.

    Nitelikli (vasıflı, gerekçeli) ikrarın bölünmeyeceği kabul edilmektedir. Bu tür ikrarda, ikrar eden, iddia edilen olayı kabul edip hukuksal niteliğini reddetmektedir. Bu bakımdan ikrar eden değil, iddia edilen olayı ileri süren kişi kendi hukuksal nitelendirmesini ispat etmelidir.Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/13-264 Esas 2012/700 Karar 10.10.2012 Tarihli ilamında ‘’…Davacının, gönderilme nedeni belirtilmeyen her üç havaleyi de, borç olarak verilmek üzere davalı A. B.’ye gönderdiğine dair iddiası davalıca kabul edilmemiş, tersine, bu paraların, davacının isteğiyle dava dışı D. Ş.’ye verildiği savunulmuştur. Böylece davalı A. B., davaya konu paraların kendisine gönderildiğini ( maddi vakıayı ) ikrar etmiş, ancak, bunların davacı tarafından ileri sürülen sebeple ( borç olarak alınması ) değil, başka bir sebeple ( davacının isteğiyle dava dışı D. Ş.’ye verilmesi amacıyla ) gönderildiklerini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden farklı olduğunu bildirmiştir. Davalı A. B.’nin, ikrar ettiği maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bildirmesi karşısında, somut olayda, basit ( adi ) veya bileşik ikrarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen maddi vakıanın ve onun hukuki vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır. Bu nedenle, yerel mahkeme kararındaki, davalı A. B.’ın savunmasının değerlendirilmesinde belirtilen gerekçe ve kabulde isabet görülmemiştir. Vakıa kabul edilmekle birlikte, onun farklı bir hukuki vasıfta olduğunun ileri sürülmesi durumunda, vasıflı ikrardan söz edilmesi gerektiği ve vasıflı ikrarın bölünemeyeceği yukarda açıklanmıştır. O halde, somut olayda davalı A. B.’nin savunması, vasıflı ikrar ( gerekçeli inkar ) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Buna göre, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa ( davalı A. B.’ye ) değil, vakıayı ileri süren tarafa ( davacıya ) aittir.’’ İfadelerine yer verilmiştir.

    Bağlantılı ve bağlantısız bileşik ikrarın bölünüp bölünemeyeceğiyle alakalı ise yine aynı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında ‘’ Öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir.’’ İfadelerine yer verilerek bağlantılı bileşik ikrarın bölünemeyeceği ve ispat yükünün ikrar eden tarafta değil, karşı tarafta olmasına hükmetmiştir. Bununla birlikte bağlantısız bileşik ikrarın ise bölünebileceği ve dolayısıyla ikrar eden tarafın ispat yüküne haiz olacağına hükmedilmiştir.

    Bağlantılı bileşik ikrar konusunda Yargıtay Daireleri arasında ise görüş birliği bulunmamaktadır.

    Nitekim Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2014/4790 Esas 2014/18523 Karar 10.06.2014 Tarihli ilamında ‘’ Davalının savunması vasıflı ikrar (gerekçeli inkar) niteliğinde olup, ispat külfeti davacı yandadır. Kaldı ki, mahkemenin kabul ettiği gibi davalının savunması bağlantılı bileşik ikrar kabul edilse dahi, yukarıda da açıklandığı üzere bu durumda da ikrar bölünemeyeceğinden yine ispat külfeti davalı yanda olmayacaktır. Bu nedenle ispat külfetinin davacı yanda olduğu gözetilmek suretiyle tarafların tüm delilleri toplanıp, birlikte değerlendirilmek suretiyle ortaya çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile ispat külfetinin davalı yanda olduğunun kabulü ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan bozmayı gerektirmiştir.’’ İfadelerine yer vererek bağlantılı bileşik ikrarın bölünemeyeceği ve ispat yükünün ikrar eden tarafa değil karşı tarafa ait olduğu görüşünü benimsemiştir.

    Bununla birlikte Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/13096 Esas 2013/16185 Karar 19.11.2013 Tarihli ilamında ’ Bağlantılı bileşik ikrarda, ispat yükü ikrar eden tarafa aittir. Somut olayda; davalı satıcı, davacı ile aralarındaki satış ilişkisini kabul etmekte, ancak davacının ödediği satış bedelini davacıya iade ettiğini beyan etmektedir. Bu durumda davalı taraf bağlantılı bileşik ikrarda bulunmuş olup, ispat yükü davalı tarafa ait olacaktır.’’ İfadelerine yer vererek bağlantılı bileşik ikrarın bölünebileceği ve ispat yükünün ikrar eden tarafa ait olduğu görüşünü benimsemiştir.

    İkrar konusuyla alakalı sair Yargıtay Kararları

    Yargıtay 3. HD, 19.11.2013, Ε. 2013/13090, Κ. 2013/16190 sayılı ilamına göre

    ‘’ Davalı, davacının kendi aracını onardığını kabul etmekle birlikte, onarım bedelini ödediğini ve borcunun bulunmadığını ileri sürerse, davalının bu savunması bağlantılı bileşik ikrarda niteliğindedir. İspat yükü borcu ödediğini ileri süren davalı tarafa aittir.’’

    Yargıtay 11. HD, 30. 04. 2009, Ε. 2008/1125, Κ. 2009/5153 sayılı ilamına göre

    ‘’ Davalı bir defa davacıya ait aracı kiraladığını, kira bedeli olarak akaryakıt alarak aracın deposunu doldurduğunu, kira bedelinin bu şekilde ödendiğini, senet karşılığı aldığı kömürün bedelini ödediğini savunmuştur. Bu durumda, bağlantılı bileşik ikrar söz konusu olup taşıma hizmeti ve kömür alan davalının, aldığı bu hizmet ve mal karşılığında yaptığı ödemeyi kanıtlaması gerekir.’’

    Yargıtay 3. HD, E. 2009/19908, Κ. 2010/1677 sayılı ilamına göre

    ‘’ Davada, davacı şirketten davalının satın aldığı malzeme bedelinin tahsili talep edilmiş, davalı ise satım sözleşmesini kabul etmekle birlikte satın aldığı ürünün bedelini ödediğini savunmuştur. Bu durumda davalının beyanı bağlantılı bileşik ikrar niteliğinde bulunduğuna göre ispat yükü satım ilişkisini kabul eden ancak ödediğini iddia eden davalı tarafa düşmektedir.’’

    Yargıtay 11. HD, 30. 04. 2014, Ε. 2013/11518, Κ. 2014/8092 sayılı ilamına göre

    ‘’ Davalı, taşıma hizmetine ilişkin tüm bedellerin ödendiğini savunmuş olup buna ilişkin ödeme belgeleri sunmuştur. Davacı ise davalı tarafından yapıldığı savunulan ödemeyi kabul etmiş, bunun dışındaki ödemeleri kabul etmediğini beyan etmiştir. Dava konusu nakliye bedelinin ödendiği davalı tarafından savunulmuş olup bağlantılı bileşik ikrar niteliğindeki bu savunmanın davalı tarafından ispatı gerekir.’’

    Yargıtay 13. HD, 30. 4. 2007, E. 2007/3204, Κ. 2007/5900 sayılı ilamına göre

    ‘’ Davalı, davacıya borçlu olduğunu kabul etmekle birlikte borcunu fazlasıyla ödediğini savunmuş olup davalının bu ikrarı, içeriği bakımından bağlantılı bileşik ikrar niteliğindedir. Bu tip ikrarlar bölünebilir ikrarlar olduğundan, davacıya bir miktar borçlu olduğunu kabul eden davalının, aldığı borcu ödediğini de yasal kanıtlarla ispatlaması gerekir.’’

    Yargıtay 19. HD, 12.02.2009, E. 2008/6404, K. 2009/964 sayılı ilamına göre

    ‘’ Davacının davaya konu paranın mal bedeli olarak gönderildiğini iddia etmesi üzerine davalı yan, paranın alındığını ancak 3. kişinin borcu için mahsup edildiğini bildirmiştir. Bu durumda davalının ikrarı söz konusu olup, bu ikrar bağlantısız bileşik ikrar niteliğinde olduğundan ve bağlantısız bileşik ikrar da ayrı bir maddi vakıayı ileri süren tarafın ikrarın bölünebilir olması nedeniyle ispat külfetinin kendisine düşecek bulunmasına göre davalıya savunması ile ilgili delilleri sorulup hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmek gerekirken, ispat külfetinin tayininde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.’’

    Yargıtay 12. HD, 12.07.2011,  E.2011/205 K.2011/15733 sayılı ilamına göre

    ‘’ Borçlunun emniyet amirliğindeki ikrarı mahkeme içi ikrar niteliğinde olmadığından yukarda açıklanan madde uyarınca borçlu aleyhine kesin delil teşkil etmez O halde mahkemece, yöntemince imza incelemesi yaptırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.’’

    Yargıtay 2. HD  13.12.2010, E.2009/19678, K.2010/20922 sayılı ilamına göre

    ‘’ Davalı, birleşen davaya ilişkin dava dilekçesinde; düğünde takılan ziynetlerinin evlenmelerinden sonra alınan traktörün borcu için eşi tarafından bozdurulduğunu, eşinin bu altınları daha sonra da iade etmediğini ileri sürmüştür. Davalı tanıklarından H., kocanın kendi yanında, ziynetlerin traktörün borcu için bozdurulduğunu, “bunları tekrar yapacağım” dediğini ifade etmiş, bu beyan davalının diğer tanıklarının sözleri ile teyit edilmiştir. Davacı-davalı kocanın, tanık H.’ın yanında “bunları tekrar yapacağım” şeklindeki beyanı altınların traktörün borcu için kendisi tarafından bozdurulduğu ve iade edilmediğinin haricen ikrarı niteliğindedir. Bu harici ikrarı teyit eden diğer deliller de mevcuttur. O halde, ziynetlerle ilgili birleşen davanın kabulü gerekir.’

    Yargıtay 13. HD, 07.02.2006,  E.2005/15063 K.2006/1313 sayılı ilamına göre ‘’ Dava alacak davasıdır. Davacı, davalıya borç para verdiğini iddia etmiş, davalı ise verilen bu paranın davacının kendisine olan borcunun ödenmesi için verildiğine yemin etmiştir. Bu durumda davalı davacının ileri sürdüğü olayın doğru olduğunu kabul etmiş ve fakat hukuki niteliğinin iddia edildiğinden başka olduğunu bildirmiş olduğuna göre ortada vasıflı ikrar ya da gerekçeli inkar denilen bir ikrar türü vardır. Bu ikrar bölünemez. Hal böyle olunca paranın ödünç olarak verildiğini davacı ispat etmek durumundadır. Toplanan davacı delilleri ile iddia ispat edilememiş, davacının teklif ettiği yemini davalı kabul ve eda ederek borç almadığını bildirmiştir. Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekir.’’

    Yargıtay 12. HD  09.07.2013 E.2013/17052 K.2013/25716 sayılı ilamına göre

    ‘’ İİK’nın 68/1. maddesi gereğince, talebine itiraz edilen alacaklının takibi, imzası ikrar ve noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenit ise, alacaklı icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını isteyebilir. Ancak, borçlu, borç doğuran ilişkiyi kabul etmişse, alacaklının artık İİK. nun 68/1. maddesinde belirtilen belgelere dayanmasına gerek yoktur.’’

    Yargıtay 11. HD 24.10.2005,  E.2004/12819, K.2005/10264 sayılı ilamına göre

    ‘’ Taraf, mahkeme dışında da ikrarda bulunabilir. Mahkeme dışı ikrar, kesin bir delil değildir. Hakim, mahkeme dışı ikrarı teyit edecek ( doğrulayacak ) delil ve belirti varsa buna dayanarak hüküm verebilir. Hakim, mahkeme dışı ikrarın başka bir delil ve belirtilerle doğrulanması üzerine kanaatini kuvvetlendirmek için, lehine ikrarda bulunulan tarafa kendiliğinden ( re’sen ) yemin teklif edebilir. Şüphesiz, mahkeme dışı ikrar, bir belge ( mesela ikrarı içeren bir mektup ) ile ispat edilirse, bir kesin delil hükmünde olur. Davalı, hazırlık soruşturmasına esas olarak alınan savunmasında dava konusu edilen ilişki ve meblağ ile ilgili olarak bir takım beyanlarda bulunmuş, mahkemece, bu beyanların davalının hukuki durumuna etki edip etmeyeceği tartışılmaksızın yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir. Bu durumda, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, hazırlık soruşturması sırasında, mahkeme dışı yapılan ikrarın davalıyı bağlayıp bağlamayacağı tartışılmak ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken eksik inceleme ile yazılı biçimde karar verilmesi doğru bulunmamıştır.’’

    Yargıtay 3. HD 16.04.2013,  E.2013/846, K.2013/6391 sayılı ilamına göre

    ‘’ Davalının, ikrar ettiği maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bildirmesi karşısında, somut olayda, basit (adi) veya bileşik ikrarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen maddi vakıanın ve onun hukuki vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır. Vakıa kabul edilmekle birlikte, onun farklı bir hukuki vasıfta olduğunun ileri sürülmesi durumunda, vasıflı ikrardan söz edilmesi gerektiği ve vasıflı ikrarın bölünemeyeceği yukarıda açıklanmıştır. O halde, somut olayda davalının savunması, vasıflı ikrar (gerekçeli inkar) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Çünkü, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalıya) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) aittir…’’

    Yargıtay  9. HD, 25.02.2010, E.2008/19025, K.2010/4752 sayılı ilamına göre

    ‘’ Davalı, işçi davacının mobilya ve koltukları almadığına ve borcu olmadığı şeklinde teklif ettiği yemini eda ederken davacıdan koltuk ve mobilya aldığını ibra etmiş fakat bunların satış suretiyle (satım akti ile) değil kendisine düğün hediyesi olarak verildiğini (hibe edildiğine) bildirmiş ayrıca davacıya borçlu olmadığına dair yemin etmiştir. Davalının bu beyanı vasıflı ikrar niteliğindedir. Usul Hukukumuzdaki yerleşik görüş ve uygulamaya göre vasıflı ikrarın (gerekçeli ikrarın) bölünemeyeceği yani vasıflı (nitelikli) ikrarda bulunan aleyhine delil teşkil etmeyeceği yolunda olduğundan ispat yükü yer değiştirmemiş, dolayısıyla satım iddiasında bulunan davacının söz konusu iddiasını ispat yükümlülüğü ortadan kalkmamıştır. Davacı tanığının duyuma dayanan beyanı ispata yeterli olmadıktan başka davacının teklif ettiği yemin davalı tarafından eda edilmiş böylece davacı iddiasını ispat edememiştir. Bu durumda davalı tanıklarının savunmayı doğrulayıcı yöndeki anlatımları da nazara alındığında mahkemece davanın reddine dair kararı yerindedir.’’

    KAYNAKÇA

    İsmail ERCAN, Uygulamacılar için Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2021 kitabından derlenerek hazırlanmıştır.

    [1] Taylan Özgür KİRAZ: Medeni Yargılama Hukukunda İkrar, Ankara: Bilge Yayınevi, 2005; Süha TANRIVER: Türk Medeni Yargılama Hukukunda İkrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu, Makalelerim I, Ankara: Asil Yayınları, 2005, s. 2; TAŞPINAR: İspat Sözleşmeleri (2001), s. 114.

    [2] PEKCANITEZ: Usul (2000), s. 299

    [3] TAŞPINAR : İspat Sözleşmeleri (2001), s. 117

    [4] TANRIVER: İkrar (2005), s. 3; TAŞPINAR: İspat Sözleşmeleri (2001), s. 116.

    [5] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Erdal TERCAN: Medeni Usul Hukukunda Tarafların İsticvabı, Yetkin Yayınları, Ankara: 2001.

    [6] TANRIVER: İkrar (2005), s. 7; TAŞPINAR: İspat Sözleşmeleri (2001), s. 116.

    [7] TAŞPINAR: İspat Sözleşmeleri (2001), s. 117; PEKCANITEZ: Usul (2000), s. 298.

    [8] TANRIVER: İkrar (2005), s. 10.

    [9] TANRIVER: İkrar (2005), s. 10.

    [10] PEKCANITEZ: Usul (2000), s. 300; TANRIVER: İkrar (2005), s. 11.

    [11] KURU/ARSLAN/YILMAZ: Usul (2004), s. 441; TANRIVER: Ikrar (2005), s. 16

    Av. Samet KONAN

    https://www.hukukihaber.net/yargitay-kararlari-isiginda-medeni-usul-hukukunda-ikrar

    leave a comment

    WhatsApp